4+4+4 : Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'e açık mektup
Aşağıdaki yazıyı 28 Mart 2012'de yazmış, ancak göndermemiştim. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'in bugün (3 Eylül 2012) yapmış olduğu açıklamalardan sonra yazıyı göndermeye karar verdim; tabii ki bazı eklemelerle.
Öncelikle, Sayın Bakan'ın açıklaması burada , ve burada.
Öncelikle, Sayın Bakan'ın açıklaması burada , ve burada.
======================================================================
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer başta olmak üzere, 4+4+4 eğitim sistemini savunan herkese açık mektuptur. Getirilmesi planlanan sistemi savunuyorsanız bile bu yazıyı sakin bir şekilde okumanızı rica ediyorum. Amacım yakmak yıkmak değil, bir baba olarak yapıcı olmak (elimden geldiği kadarıyla, ama tabii ki yıkıcı olacağım kesin).
Ben 2007'nin Temmuz ayından beri bir babayım. Bir çocuğum var, ve hayatımın tam da merkezinde oturuyor oğlum. Vaktimin önemli bir kısmını beraber geçiriyoruz. 3 yaşında kreşe verdim ve çok mutlu oldum. Şimdi de okula başlayacak. Daha doğrusu ana sınıfına başlayacak.
Özel okula gitmesini istedik, ve bir okula da karar kıldık. Ancak endişemiz gün geçtikçe artıyor. En önemli nedeni, eğitim sisteminin sistemli bir şekilde sistemsizleştirilmesi yıllardır. Zaten aileden gelen bir hassaslığım vardı, üstüne de son değişiklikler tuz biber oldu.
Bakın size birşey anlatayım:
Önceki gün oğlumla bir konuda tartışırken bir süredir farketmediğim birşeyi gördüm: O bir çocuk ve oyun istiyor. Benden tek istediği o. "Arabacılık", "garsonculuk", "Lego yapıcılık" gibi garip adlı oyunları da oynasak o benim oğlum ve şu anda oyun istiyor. Eğlence istiyor.
... ve siz benim oğlumun elinden bu eğlenceyi alıyorsunuz. O yaştaki çocukların genel olarak boyları bellidir: Nasıl oturacaklar sandalyeye? El becerileri bellidir: Nasıl tutacaklar kalemi? Kafaları bellidir: Nasıl ödev yapacaklar? Yapıları bellidir: O kadar uzun ders sürelerine
nasıl dayanacaklar?
Bugün (3 Eylül)'de sayın bakanın açıklamalarını dehşetle okudum. "4+4+4'ü istemeyenler PKK'lı ve laik" demiş. İşin PKK kısmını geçiyorum, tamamen laik kesimle PKK'yı yanyana koymak için yapılmış bilinçli bir seçim (ve ancak koyunları kandırabilirsiniz bu laf oyunları ile, biz bıktık bu ucuz numaralardan). Laik kısma gelince: Evet ben laikim de, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak siz laikliği savunmak için orada değil misiniz? Siz hangi cüretle bunu söyleyebiliyorsunuz? Biz sizin ne olduğunuzu biliyoruz da, sizde yüz var mı orada duracak?
Ahh, pardon... Bu ülkede intihalci birisi Milli Eğitim Bakanı olabiliyorsa, bunlar da olur. Sizi herhangi bir bakanlığa atayabilirlerdi; ama gözümüze soka soka Milli Eğitim Bakanı olduğunuz. Bir öğretmen çocuğu olacak içim nasıl sızlıyor; anlatamam.
Hiç de gizli olmayan ajandanızı biliyoruz -- birbirimizi kandırmayalım. Açık açık söylediniz: Asıl amacınız imam hatipler, ve hatta sonra YGS'nin kaldırılması ile beraber öğrencilerin bir kısmına yüksek başarı puanı verip üniversiteye yerleştirmeniz. Kendimizi kandırmayalım; artık
mızrak çuvala sığmıyor: Siirt üniversite sınavında birinci olmuş. Sizce olacak iş mi?
Ben kendimi müslüman olarak görmüyorum; ancak ailemden ve 1. derecedeki akrabalarımdan din hakkında kendimce yeteri kadar bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. Benim bildiğim müslüman kul hakkı yemez, yalan söylemez. Yıllardır ayyuka çıktı sınavlarda yaptıklarınız. Gün gelir, hesap döner. Bunu nasıl unutursunuz? Nasıl müslümanlık bu? Hiç mi okumadınız Kuran-ı Kerim'i? Size bunlar mı öğretildi?
Başa dönersek, benim oğluma gerizekalı demek kimsenin haddi değil. Hele hele başbakanın haddi hiç değil. Ben oğlumu alın terim ile okuttum. Ramsey'den gelen paralarla, düğünden gelen altınlarla, gemiciklerle okutmadım. Ben oğlumu gece gündüz çalışarak, ondan gerektiğinde
haftalarda uzak kalmak zorunda kalarak, ve bu ülkeye para kazandırarak okuttum. Ben de öyle okudum -- 2 öğretmenin maaşı ile , olabilenden daha da güzel koşullarda okudum. İlkokula 6 yaşında 2. sınıftan başladım. Hatta 2. sınıfın ilk dönemi de neredeyse boş geçmişti. Şimdi bu hesapla ben sizden daha akıllıyım; ona göre.
Gözünüz bu kadar dönmesin. Azıcık aklınızı dinleyin. Lütfen. Yazık olacak bu kadar çocuğa, öğretmene. Başına lavabo düştü diye ölen Efe Boz'umuzu unutmadık. Oğlumun eli çizilip kanarsa, ve buna da "kader" derseniz, bir "babayı" karşınızda bulursunuz. Şimdi gözünüzü kapatın, sizin çocuğunuzun başına lavabo düştüğünü ve çocuğunuzun öldüğünü düşünün. Buna da "kader", "aman ne olacak" mı diyeceksiniz? O acıyı hissetsenize? İşte sizin inadınız yüzünden çocuklarımız o duruma doğru koşarak itiliyorlar.
DURUN! Yoksa, acılı babaların ve annelerin neler yapabileceğini düşünmek bile istemezsiniz. Şunu bilin ki, gittiğiniz yol yol değildir...
Saygılarımla,
Devrim Gündüz
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer başta olmak üzere, 4+4+4 eğitim sistemini savunan herkese açık mektuptur. Getirilmesi planlanan sistemi savunuyorsanız bile bu yazıyı sakin bir şekilde okumanızı rica ediyorum. Amacım yakmak yıkmak değil, bir baba olarak yapıcı olmak (elimden geldiği kadarıyla, ama tabii ki yıkıcı olacağım kesin).
Ben 2007'nin Temmuz ayından beri bir babayım. Bir çocuğum var, ve hayatımın tam da merkezinde oturuyor oğlum. Vaktimin önemli bir kısmını beraber geçiriyoruz. 3 yaşında kreşe verdim ve çok mutlu oldum. Şimdi de okula başlayacak. Daha doğrusu ana sınıfına başlayacak.
Özel okula gitmesini istedik, ve bir okula da karar kıldık. Ancak endişemiz gün geçtikçe artıyor. En önemli nedeni, eğitim sisteminin sistemli bir şekilde sistemsizleştirilmesi yıllardır. Zaten aileden gelen bir hassaslığım vardı, üstüne de son değişiklikler tuz biber oldu.
Bakın size birşey anlatayım:
Önceki gün oğlumla bir konuda tartışırken bir süredir farketmediğim birşeyi gördüm: O bir çocuk ve oyun istiyor. Benden tek istediği o. "Arabacılık", "garsonculuk", "Lego yapıcılık" gibi garip adlı oyunları da oynasak o benim oğlum ve şu anda oyun istiyor. Eğlence istiyor.
... ve siz benim oğlumun elinden bu eğlenceyi alıyorsunuz. O yaştaki çocukların genel olarak boyları bellidir: Nasıl oturacaklar sandalyeye? El becerileri bellidir: Nasıl tutacaklar kalemi? Kafaları bellidir: Nasıl ödev yapacaklar? Yapıları bellidir: O kadar uzun ders sürelerine
nasıl dayanacaklar?
Bugün (3 Eylül)'de sayın bakanın açıklamalarını dehşetle okudum. "4+4+4'ü istemeyenler PKK'lı ve laik" demiş. İşin PKK kısmını geçiyorum, tamamen laik kesimle PKK'yı yanyana koymak için yapılmış bilinçli bir seçim (ve ancak koyunları kandırabilirsiniz bu laf oyunları ile, biz bıktık bu ucuz numaralardan). Laik kısma gelince: Evet ben laikim de, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak siz laikliği savunmak için orada değil misiniz? Siz hangi cüretle bunu söyleyebiliyorsunuz? Biz sizin ne olduğunuzu biliyoruz da, sizde yüz var mı orada duracak?
Ahh, pardon... Bu ülkede intihalci birisi Milli Eğitim Bakanı olabiliyorsa, bunlar da olur. Sizi herhangi bir bakanlığa atayabilirlerdi; ama gözümüze soka soka Milli Eğitim Bakanı olduğunuz. Bir öğretmen çocuğu olacak içim nasıl sızlıyor; anlatamam.
Hiç de gizli olmayan ajandanızı biliyoruz -- birbirimizi kandırmayalım. Açık açık söylediniz: Asıl amacınız imam hatipler, ve hatta sonra YGS'nin kaldırılması ile beraber öğrencilerin bir kısmına yüksek başarı puanı verip üniversiteye yerleştirmeniz. Kendimizi kandırmayalım; artık
mızrak çuvala sığmıyor: Siirt üniversite sınavında birinci olmuş. Sizce olacak iş mi?
Ben kendimi müslüman olarak görmüyorum; ancak ailemden ve 1. derecedeki akrabalarımdan din hakkında kendimce yeteri kadar bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. Benim bildiğim müslüman kul hakkı yemez, yalan söylemez. Yıllardır ayyuka çıktı sınavlarda yaptıklarınız. Gün gelir, hesap döner. Bunu nasıl unutursunuz? Nasıl müslümanlık bu? Hiç mi okumadınız Kuran-ı Kerim'i? Size bunlar mı öğretildi?
Başa dönersek, benim oğluma gerizekalı demek kimsenin haddi değil. Hele hele başbakanın haddi hiç değil. Ben oğlumu alın terim ile okuttum. Ramsey'den gelen paralarla, düğünden gelen altınlarla, gemiciklerle okutmadım. Ben oğlumu gece gündüz çalışarak, ondan gerektiğinde
haftalarda uzak kalmak zorunda kalarak, ve bu ülkeye para kazandırarak okuttum. Ben de öyle okudum -- 2 öğretmenin maaşı ile , olabilenden daha da güzel koşullarda okudum. İlkokula 6 yaşında 2. sınıftan başladım. Hatta 2. sınıfın ilk dönemi de neredeyse boş geçmişti. Şimdi bu hesapla ben sizden daha akıllıyım; ona göre.
Gözünüz bu kadar dönmesin. Azıcık aklınızı dinleyin. Lütfen. Yazık olacak bu kadar çocuğa, öğretmene. Başına lavabo düştü diye ölen Efe Boz'umuzu unutmadık. Oğlumun eli çizilip kanarsa, ve buna da "kader" derseniz, bir "babayı" karşınızda bulursunuz. Şimdi gözünüzü kapatın, sizin çocuğunuzun başına lavabo düştüğünü ve çocuğunuzun öldüğünü düşünün. Buna da "kader", "aman ne olacak" mı diyeceksiniz? O acıyı hissetsenize? İşte sizin inadınız yüzünden çocuklarımız o duruma doğru koşarak itiliyorlar.
DURUN! Yoksa, acılı babaların ve annelerin neler yapabileceğini düşünmek bile istemezsiniz. Şunu bilin ki, gittiğiniz yol yol değildir...
Saygılarımla,
Devrim Gündüz
Comments
Display comments as Linear | Threaded